24 Haziran 2012 Pazar

"KAZIM KOYUNCU"



Denizde kararti var, bu gelen kayik midur?
Ben ozledum yarumi, ağlasam ayip midur?

Oy dumanlar dumanlar, hep dağlari sardunuz;
Yureğumun derdini, bilsenuz ağlardunuz!

Karardi Karadeniz, taşti bu yana taşti,
Haber verun yarume, gözlerum doldi taşti...

Gemi mil ilen olur, sevda dil ilen olur;
Guzeller çok var ama meyil birine olur.


"NESİMİ"




Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi, Farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-i müstakim üzre gözetirim Rahim'i
İblis'in talim ettiği yola minnet eylemem





Bir acaip derde düştüm herkes gider karınâ
Bugün buldum bugün yerim, HAK kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur, şu dünyanın varına
Rızkımı veren HUDA'dır, kula minnet eylemem





Oy Nesimi, Can Nesimi ol gani mihman iken
Yarın şefaatlarım Ahmed-i Muhtar iken
Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem

22 Haziran 2012 Cuma

BİR FİNCAN KAHVE ;)




BİR FİNCAN KAHVENİN KIRK YIL HATIRI VARDIR!


Bu söz kendiliğinden olmamıştır, bir hikayesi vardır.
Vaktiyle İstanbul'da Yemiş İskelesi'nde kahvecilik yapan ve başından türlü maceralar geçtikten sonra âmâ düşen bir adamdan alınan hikaye.
Bu adamın bir gün kahvehanesine bir Yeniçeri gelip;

 – "Hey arkadaş! Hep müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kafire yapma!" demiş.

 Kafir dediği de bir köşede oturup nargile içen bir Rum gemi kaptanı imiş. Ama, hiç süphesiz ki o zaman gözü açık, birer kahve yapıp vermiş. En sonra da iki kahve yapıp:



 – "Kaptan, biz de seninle içelim!" diye Rum müşterinin yanına oturmuş kahveci...

 – "Heeyy! ben sana o kafire kahve yapma diye tembih etmedim mi?" deyince kahveci de;

 – "Kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır ağa!" cevabını vermiş.

Aradan zaman geçmiş. Sisam Adası'nda büyük bir isyan baş göstermiş. Kahveci de Yeniçeri Ocağı'nda kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş. Askerin arasında suyu bulduğuna göre Sisam'da asi olan Rumlar, ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda müzayede ile satarlar, arttırıp alan da hemen boğazlayıp kesermiş. Müzayede ile esir satmaktan kasıtları da, isyan hareketini beslemek için bir nevi yardım toplamakmış.
Gün gelmiş, Yemiş İskelesi'nin kahvecisi de Rum'ların eline esir düşmüş ve diğer esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılmış. İstekliler kaç kişi ise karşılarına dizilmişler, bekleşirlermiş. O sırada tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelmiş. Bunları gözden geçirdikten sonra bir iskemleye oturmuş. Müzayede de başlamış. İlk, bir paradan başlarlarmış. Bir can da beş paraya, on paraya kadar çıkarmış. Sıra kahveciye gelince iskemlede oturan o silahlı adam yekden;

 – "Beş kuruş!" diye bağırmış.
Arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarmış. Zavallı kahveci, "Beni beş kuruşa aldığına göre kimbilir ne gibi iskencelerle öldürecek!" diye düşünürken, ıssız bir yerde o silahlı Rum:

 – "Korkma! Sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani bir yeniçeri bana hakaret ettiği zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden Yemiş İskelesi'ndeki kahveci değil misin?" deyince, kahveci de onu hatırlamış; kucaklaşıp öpüşmüşler.

Bir fincan kahvenin hatırını sayanlardır ki; asi de olsa, saki de olsa mert adamdır.

21 Haziran 2012 Perşembe


DESEN Kİ;
- "BENİ NE KADAR?"
 
DERİM Kİ;
- "SOKAĞIN TAVANI KADAR ♥"


 

9 Haziran 2012 Cumartesi

"KADIN VAR"




Kadın var; BİRA gibi serinletir sıcakta,
Kadın var; KANYAK gbi ılık tutar soğukta,
Kadın var; WHISKY gibi içimine doyamazsın,
Kadın var; LİKÖR gibi kafayı bile bulamazsın,
Kadın var; CİN gibi çarpar her yerde,
Kadın var; TEKİLA gibi deva ol...
ur her derde,
Kadın var; ŞARAP gibi yıllandıkça güzeldir,
Kadın var; JACK gibi her haliyle özeldir,
Kısacası her kadın bir İÇKİDİR ama;
RAKI tadındaki kadın da ömre bedeldir...

7 Haziran 2012 Perşembe

1 Haziran 2012 Cuma

"MUTLU HAFTA SONLARI :)"



"HAZİRAN 1"



YENİ BİR GÜNE,
YENİ BİR AYA,
YENİ BİR MEVSİME
KOCAMAN BİR GÜNAYDIN ◕‿◕

"ERDEM BEYAZIT"




"CEREN ŞEYMA NARLI"



Âhir zaman aşkları...

Yaşadıklarını üç harften ibaret görenler, çözemezler gizini!

Bilmezler ki;

Ayn’ın içi Cennet, Şîn’in içi Cehennem ve Kaf’ın içi de Âraf'tır.

Cennet'e gönüllü sürgün,

Metrelerce kuyrukla girenler,
Sıra Aşk'ın Cehennemi'ne geldiğinde koşarak kaçarlar.

Lutuf penceresini açamadan yola koyulurlar.

Ve Âraf!

Ah Âraf!

Ah Kaf Dağı'nın gizi ve Zümrüd-ü Anka'nın varisi...

Ne tatlı dil, ne sert bakış!

Ne gerçek ne yalan, ne var ne yok!

Âraf gözlerin gibi,
Benim Âraf'ım senin adın!